Tam adı el-Câmiʿ li-aḥkâmi’l-Ḳurʾân ve’l-mübeyyin limâ teżammenehû mine’s-sünneti ve âyi’l-furḳān’dır; Tefsîrü’l-Ḳurṭubî adıyla da bilinir. Tam olarak hangi tarihte yazıldığına dair bilgi yoksa da Kurtubî’nin bu eserini Mısır’da yazdığı bilinmektedir. Diğer kitaplarına yer yer atıflar yapmış olması, bu tefsirin müellifin son eserleri arasında olduğunu düşündürmektedir. Kurtubî bu eseri yazma amacını, Kur’ân-ı Kerîm tefsirine dair ömrü boyunca derlediği dil, i‘rab (nahiv/sentaks), kıraat vb. konulardaki nükteleri veciz bir şekilde ifade etmek, yoldan çıkmış ve sapmışlara cevap vermek, âyetlerin iniş sebepleri (esbâb-ı nüzûl) ve ahkâma dair pek çok hadisi tefsir ilmine taşımak ve hem bu rivayetleri hem seleften nakledilen görüşleri açıklamak şeklinde ifade eder (el-Câmiʿ, I, 7). el-Câmiʿ li-aḥkâmi’l-Ḳurʾân, adına bakıldığında ahkâmü’l-Kur’ân türü bir telif izlenimi verse de aslında yine adında ifade edildiği üzere âyetleri farklı yönleriyle ele alan kapsamlı (câmi‘) bir Kur’an tefsiridir. Bütün âyetleri esbâb-ı nüzûl, dil ve üslûp özellikleri (lugavî tahliller), kıraat farklılıkları, âyetler arasındaki nâsih-mensuh ilişkisi, itikadî meseleler ve ahkâm gibi bütün yönleriyle tefsir etmeyi hedefleyen ve bunu yaparken ilgili rivayet ve görüşleri aktarma, bunlar arasında tercihler yapma ve değerlendirme yöntemlerini kullanan Kurtubî, bu yönüyle Muhammed b. Cerîr et-Taberî (ö. 310/923) ile başlayıp İbn Atıyye el-Endelüsî (ö. 541/1147) tarafından devam ettirilen, ansiklopedik denilebilecek tefsir yazım tarzını el-Câmiʿ li-aḥkâmi’l-Ḳurʾân’da başarılı bir şekilde sürdürmüştür. Hem rivayet hem de dirâyet tefsiri niteliği taşıyan eser sistematik açıdan da oldukça başarılıdır. Âyetlerin ihtiva ettiği meseleler (kimi zaman sayısı yirmiye, otuza ulaşan) müstakil başlıklar halinde tasnif edilmiş ve her bir mesele altında ilgili konular etraflıca ele alınmıştır. Tefsirinde özellikle kıraat farklılıkları, esbâb-ı nüzûl, dil bilimi ve fıkıh alanlarıyla ilgili izahlara geniş yer veren Kurtubî, Hz. Peygamber’den nakledilen gerek doğrudan bir âyetin tefsirine gerekse âyetin ilgili olduğu diğer konulara dair rivayetleri aktardıktan sonra bu rivayetleri zaman zaman kaynak, rivayet zinciri (sened), muhteva ve konuya delâletleri açısından tahlil eder. Aynı şekilde sahâbe ve tâbiîn müfessirlerinden nakledilen görüşleri aktarır ve zaman zaman bu görüşleri delilleri üzerinden mukayese edip aralarında tercihte bulunur. Lugavî tahliller yapılırken sıklıkla (Taberî ve İbn Atıyye’ye oranla daha fazla) Arap şiirine yer verilmesi, zaman zaman kelâm konularına girilerek özellikle Şîa, Mu‘tezile, Hâricîler vb. itikadî mezheplerin ve fırkaların görüşlerinin eleştirilmesi eserin öne çıkan diğer yönleridir. Fıkıhta Mâlikî mezhebine mensup olan ve her meselede bu mezhebe bağlı kalmayıp yer yer diğer mezheplerin görüşlerini de tercih eden Kurtubî’nin tefsiri ahkâm âyetlerinin izahı ve bu âyetlerden çıkan fıkhî hükümler konusunda önemli bir kaynaktır. Kurtubî tasavvufa ve sûfîlere karşı hürmetkâr olmakla birlikte (bk. a.g.e., XI, 315-316) şeyhin huzurunda eğilmek / secde etmek (a.g.e., I, 437-438), tevekkül düşüncesini yanlış yorumlamak (a.g.e., V, 385-386), mal biriktirmeyi bütünüyle yermek vb. hususlarda tasavvuf ehline (meselâ Hâris el-Muhâsibî ve Gazzâlî) yönelik açık, fakat nazik ve seviyeli eleştiriler yapar (a.g.e., IV, 480-485). el-Câmiʿ li-aḥkâmi’l-Ḳurʾân’ın kaynakları arasında İbn Atıyye el-Endelüsî’nin el-Muḥarrerü’l-vecîz isimli tefsiri başta gelir. Ayrıca Taberî, Ebü’l-Leys es-Semerkandî, Mâverdî, Abdülkerîm el-Kuşeyrî, Vâhidî (el-Vasîṭ), Necmeddin en-Nesefî ve Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’nin tefsirleri de eserin önemli kaynakları arasında sayılabilir. Ayrıca hadis, dil/lugat ve ulûmü’l-Kur’ân’a dair birçok kaynağı kullanan ve çoğunlukla bu kaynaklardan yaptığı alıntılarında titizlik gösteren Kurtubî kimi zaman bilgi aktarırken hatalar da yapmıştır. Meselâ Kays b. Züheyr’e ait bir beyti Hârzencî’ye (ö. 348/959) nisbet etmiş (bk. el-Câmiʿ, I, 260), Dârekutnî’nin rivayet ettiği bir hadisin Ebû Dâvûd tarafından nakledildiğini belirtmiş (bk. a.g.e., II, 31), Buhârî ve Müslim’in rivayette bulunduğu hadis râvilerinden olan Ebû Bekir İbn Ebû Şeybe’nin (ö. 235/849) sadece Müslim’in râvilerinden olduğunu ifade etmiştir (bk. a.g.e., III, 37). Tefsirin girişinde, naklettiği görüşlerin sahiplerini belirteceğini, hadisleri ise fıkıh veya tefsir kitaplarından değil doğrudan hadis kaynaklarına atıfla nakledeceğini, ayrıca müfessirlerin ve tarihçilerin aktardığı pek çok kıssaya yer vermeyip bunun yerine ahkâm ile ilgili konulara ağırlık vereceğini ifade eden Kurtubî’nin (a.g.e., I, 8), eserinde bu ilkeleri uygulamada büyük oranda başarı sağladığı söylenebilir. Bu çerçevede el-Câmiʿ de daha önceki tefsir literatüründe nakledilen görüşlerin kaynaklarının tesbiti ve tasnifi açısından önemli bir kaynak niteliği kazanmaktadır.